13 Ekim 2016 Perşembe

Evrendeki Biz


Evrende neredeyiz
Evrenin büyüklüğünü düşününce aklıma çılgın bir fikir geldi. Acaba farkında bile olmadığımız ve şu anki bilgi ve bilinç düzeyimize göre en azından bir süre daha farkında da olamayacağımız çok çok büyük bir varlığın atomları, hatta atomlarını oluşturan parçacıklar olabilir miyiz? Bilim insanları bildiğimiz her şeyi ve dahi bizi oluşturan atomları meydana getiren parçacıkların da kendi bilinçleri olduğunu ileri sürüyorlar. Ya biz de birilerini, bir şeyleri oluşturan atomları oluşturan bilinçli parçacıklarsak ve bizi inceleyen, araştıran bilim varlıkları bizler için de bizim atomlar ve atom altı parçacıklar için düşündüğümüz şeyi düşünüyorlarsa? “Atomları oluşturan parçacıkların kendi bilinçleri var ve ona göre hareket ediyorlar! Hatta bazen birlikte hareket ediyorlar, sanki birbirleriyle iletişim kuruyorlar!!!” diyor olabilirler bizim için ve biz o kadar küçüğüzdür ki aslında, onların varlığını bile algılayamıyoruzdur, çünkü bulunduğumuz yerden baktığımızda bütünü göremiyoruz.
Teleskoplar yapıyoruz hatta teleskoplarımızı uzayımıza yerleştiriyoruz, oradan kendimize, biricik yuvamız, Dünya adını verdiğimiz gezegenimize bakıyor, bizi kapsayan evrenimizi dinliyor, gözetliyoruz ve parçacığı olduğumuz bu varlık, “evrenimiz” biz ona baktıkça büyüyor, yaklaştıkça uzaklaşıyor. Bir türlü tamamını göremiyoruz, göremedikçe küçülüyoruz…
Buradan baktığımızda biricik evrenimiz bizim için, akıl almaz boyutları olan, ucunu bucağını göremediğimiz bir varlık. Peki evren için biz neyiz? Evrenimiz bize ne diyor? Hakkımızda ne düşünüyor acaba? Şu sıralarda, oradan bakıldığında belki de kontrolsüze çoğalıp, sistemi “hasta” eden ve “antibiyotikle” etkisizleştirmesi gereken “bakteriler” gibi görünüyoruzdur.
Kendimizle, doğayla ve nihayetinde evrenin işleyişi ile olan ahengimizi kaybettiğimizde, o bir türlü dışına çıkıp tamamını göremediğimiz ve aslında her daim mükemmel bir şekilde işleyen sistem; kendine yabancılaşan, bütünle uyumunu kaybeden, denge noktasından ayrılan her varlığa uyguladığı yöntemini uygular. Tekrar aynı ahengi, dengeyi yakalayana kadar bizi zorlar. Makrodan mikroya afetler, hastalıklar, küresel ısınma, buz çağları, dünya savaşları, mülteci sorunları, depresyon, mutsuzluk, umutsuzluk, yaşama sevincini kaybetme, hayattan zevk alamama, hep aynı sorunları yaşama ve bir türlü bu döngüden çıkamama gibi süreçler ve daha birçokları bizim kendi elimizle oluşturup suçu başkasında aradığımız ve aslında evrenin kendisini iyileştirmek, yenilemek için kullandığı antibiyotiklerdir. Sonuçta ya evrenin frekansına geri döneriz ve onunla uyum içerisinde titreşmeye devam ederiz ya da bertaraf ediliriz. Tercih bizim ve bu tercihi yaparken tek başımıza değiliz. Ortak bir bilinçle hareket ediyoruz. Yani “Ben o çok sevdiğim canım evrenimle uyum sağlayacağım, dengeleneceğim bana bir şey olmaz” deme şansımız yok. Bu tercihi hep birlikte yapmalıyız, her birimiz uyumdan, dengeden yana seçim yapmalıyız. Bu birlik sisteminde bencillik yok, teklik var. Her birimiz bu tekliğe hizmet etmemiz gerektiğini anlayana kadar hem küresel hem de bireysel düzeyde zorlanmaya, sarsılmaya devam edeceğiz.
evrene bakış
Buna ister kader deyin, ister Tanrı’nın yasaları, ister doğanın kanunu, ister karma…

İşte tüm varoluşun bir parçacığı olarak benim nihai yaşam amacım, bir olmak, biz olmak, tek olmak için insanların hayatına dokunarak farkındalık sağlayabilmek. Hani kıyıya vuran binlerce denizyıldızını dalgalara rağmen tek tek denize atan şu çılgın adam gibi… Her şey küçük, çılgın bir düşünce ile başlamaz mı zaten, tıpkı bu yazının başlangıcındaki gibi?